Anasayfa » PERAKENDECİ OYUNCAKÇILAR » Fatih Bisiklet: “1974’ten beri işimiz bisiklet”

Fatih Bisiklet: “1974’ten beri işimiz bisiklet”

“Daima Kalite” diyen Fatih Bisiklet firma sahibi Fatih Murat Alacan faaliyetlerini anlattı.

1974 yılında Cevher® Bisiklet ile başladığı çocuk bisiklet ve gereçlerinin üretim ve satış sürecini, bugün Fatih Bisiklet Demir ve Plastik San. Tic. Ltd. Şti. çatısı altında Baby Deniss® başta olmak üzere birçok marka ile birlikte sürdürüyor. Ürün gamında Bisiklet, Üç Teker Bisiklet, Pusetler, Ders Masaları, Bebek Seti, Taşıma Koltuğu, Scooterlar, Yürüteç, Anadizi, Beşikler, Salıncaklar, Oyun Parkı, Mama Sandalyeleri ve Hamak ve Yatak gibi ürünleri bulunduran Fatih Bisiklet “Daima Kalite” anlayışını ürün ve hizmetlerinde gözler önüne seriyor.

Bisiklet özgürlük ve iç huzurun timsali

Bugün yeryüzünde 100 milyondan fazla bisiklet var: Caddelerin her gün yeni yeni otomobillerle dolup taşmasına, son modellerin bütün rahatlık ve gösterisine rağmen halkın en çok tuttuğu taşıt yine de bisiklettir. Bisikletin özellikle şehir içinde sağladığı kolaylıkları düşünecek olursak bunların bir otomobilin sağladığı imkânlardan hiç de aşağı kalmadığını görürüz. Birincisi, bisiklet nispeten basit bir makinedir. Uzun ve pahalı bir bakimi gerektirmez. Üstelik çok az yer tutar. Bir duvar kenarına ya da bir apartman holüne rahatça bırakabiliriz. Trafiğin sıkışık olduğu bir caddede sıralanmış otomobilleri düşünün. Bisikletli biri bütün bu taşıtların arasından kolayca sıyrılarak kendine yol bulup ilerleyebilir. Bisikleti karıncaya benzetmek hiç de yanlış olmaz: kendinin 10 misli ağırlığındaki yükü taşır, karıncadan çok daha hızlı yol alır… Bisikletinize saatte 15-20 km’lik bir hız sağlamak isterseniz yürürken harcadığınız enerji kadar bir enerji sarf etmeniz yeter. Yerin düz veya çukurlu oluşu bisiklet için hiçbir engel meydana getirmez. Hiçbir taşıtın giremediği yerlere kolayca girip çıkabilir. Açık havada yaptığımız bir bisiklet gezintisi, bize tabiatın güzelliklerini içimize sindire sindire seyretmek imkânını verir. Gittikçe telaşçı ve aceleci olan çağımızda bisiklet özgürlük ve iç huzurun bir timsalidir.

toy30

Bisikletin serüveni

İki tekerlekli araçların tarihi M.Ö. 3500 tarihine kadar gider. Aşağı Mezopotamya’da Sümerlerin, bunları kullandığına dair kanıtlar bulunmuştur. Tekerleğin pek eski çağlarda meydana getirilmiş olmasına rağmen bisikletin keşfi çok yeni sayılır. Bisiklete benzer makinelerin ilk olarak 18.yüzyılın sonlarına doğru ortaya çıktığını görüyoruz. Bisiklet, birçok makinenin uğradığı talihsizliğe uğramamış, icadıyla birlikte başarıya ulaşmıştır. Ufak bir gayretle bu kadar çabuk ve kolay yol almanın sırrına o yıllarda kimse akıl erdirememişti.

İlk bisiklet 1791’de

Bisiklet Fransa’da doğdu. İki tekerlekli bir oyuncak yapmayı düşünen Sivrac Kontu ilk olarak “bisiklet” fikrini de gerçekleştiriyordu. Pedalı olmayan bu acayip makinenin (Celerifere) üzerine oturan kimse taşıtı ayaklarıyla yeri teperek yürütmek zorundaydı.

1817’de Draisienne

İki tekerlekli taşıtın üzerine Badois’li Baron Drais bir gidon ve bir sele oturttu ve buna Draisienne adını verdi. Draisiennelerin yavaş yavaş öbür ülkelere de yayıldığını görüyoruz. Önceleri halkın büyük bir tedirginlikle karşıladığı bu acayip taşıt sonraları moda oldu.

Pedal yılı 1861

Pierre ve Ernest Michaux adında baba-oğul iki Fransız Draisiennein ön tekerlek göbeğine pedal taktılar. İşte bu olay, gerçek bisikletin doğuşuydu. Böylece makineyi sürerken insan enerjisinden düzgün biçimde yararlanmak mümkün oluyordu.

İlk bisiklet fabrikası

Bundan sonra bisiklet hastalığı bütün Avrupa’da yayılmaya başladı. Michaux’larin Velo adını verdikleri taşıt Velocipede ismi altında İskoçya’ya girdi. Kirkpatrick Mac Millan adında birinin propagandası bu ülkede de Velosiped salgınına sebep oldu. 1864’te Michaux’lar Fransa’da bir Velo fabrikası kurdular. O yıl 142, ertesi yıl da 400 Velo yapan fabrikada 200 işçi çalışıyordu. 1869’a gelindiğinde Fransa yollarında bisiklet yarışlar yapılıyordu.1865 yılında İngiltere’de Velocipede yapımı isine ilk olarak Coventry Dikiş Makineleri Şirketi el attı. Demir telli tahta tekerleklerden meydana gelen bu basit taşıta sarsak adı takılmıştı.

1875’de ön tekerlek 162 cm, arka 30 cm

Bu tarihe kadar yapılan Velocipede (velospit)’lerde pedalın bir dönüsü tekerleği de ancak bir defa döndüre
biliyordu. Bundan ötürü Velocipedein hızının ön tekerleğin büyüklüğüne bağlı olduğu sanıldı: Tekerlek ne kadar büyürse taşıt da o kadar hızlı gidecekti. Böylece ön tekerleğin çapı 75 cm’den 162 cm’ye kadar artarken arka tekerlek de 30 cm’ye kadar küçüldü. Artık Velocipede bütünüyle oransız bir biçim almıştı. Üstelik bu kadar yüksek bir bisikletin üzerine çıkıp oturmak ancak çok uzun boylu kimselerin başarabileceği bir işti. Kısa boylular üç tekerlekli velocipede’le yetinmek zorundaydılar.

Ayna dişlisi ve ruble sahnede

Ayna dişlisinin ve rublenin icadı bu acayip duruma son verdi. Ayna dişlisi kadro üzerine takılan pedallara, daha küçük olan ruble de arka tekerlek göbeğine takıldı. Her iki dişli bir zincir aracılığıyla birbirine bağlandı. Öndeki büyük dişliyi pedala bir defa döndürmek arkadaki küçük dişlinin birkaç defa dönüşünü sağlıyordu.

Lastiğin ve düzenin bulunması

19’uncu yüzyılın çukur ve hendekli yollarında tahta tekerlekli velocipedele dolaşmak bir zevk olmaktan çok bir eziyetti. İşte bu tarihlerde J. B. Dunlop adında bir İngiliz’in önemli bir buluşu velocipede’i sarsıntılı bir taşıt olmaktan çıkararak rahat ve kullanışlı bir duruma getirdi. Bununla birlikte velocipede’in karşılaştığı zorluklar bitmiş değildi. Arka tekerlekler, ayna dişlisinin yardımıyla dönerken pedallar da beraber dönüyor, yokuş aşağı inerken bile pedal çevirmek gerekiyordu. 1900 yılında arka göbeğe uygulanan bir düzen, rubleyi arka tekerlekle birlikte sürekli olarak dönüşten kurtardı. Böylece pedalların gerektiğinde kullanılması sağlanmış oldu. Bugünkü görünüş ve yapısını kazanan Velocipede (velospit)’e daha sonraki yıllarda bisiklet adı verildi: (Lâtince, bi = çift, iki; Yunanca, kukos = daire, tekerlek).

#bisiklet, #fatihbisiklet