Gazi Üniversitesi Türk Halk Bilimi Bölümü Araştırma Görevlisi ve Ankara İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü “Somut Olmayan Kültürel Miras Komitesi ” üyesi Petek Ersoy İnci ile oyuncak sektörüyle ilgili keyifli bir röportaj gerçekleştirdik
Petek Ersoy İnci kimdir?
“Başkent Üniversitesi Kolej Ayşeabla Okulları’ndan 2000 yılında mezun oldum. Aynı yıl Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Halkbilimi Bölümü’nü kazandım. 2004 yılında bölüm ikincisi olarak mezun oldum. Aynı yıl Gazi Ünv. Türk Halkbilimi Bölümü’nde yüksek lisansa baş- ladım. 2009 yılından beri doktora eğitimime devam ediyorum ve aynı bölümde araştırma görevlisi olarak çalışıyorum. Bölüm başkanımız ve hocam Prof. Dr. M. Öcal Oğuz ile beraber geleneksel çocuk oyunları ve oyuncakları üzerine 3 tane kitabımız var. Bu kitapların birinden hareketle Başkent Üniversitesi’nin kanalı Kanal B, “Kaybolan Çocuk Oyunları” adında belgesel çekti ve ben de 2 yıl sürece bu belgesele danışmanlık yaptım.”
Güncel oyuncak trendleri hakkında bilgi verir misiniz?
“Bu soruya Bir Türk Halkbilimci olarak şöyle cevap verebilirim: Türk aileleri Çin malı oyuncaklara çok rağbet ediyor. Onlara da hak vermemek elde değil… Zor yaşam koşulları hepimizi etkiliyor, ucuza yönelmek kaçınılmaz oluyor; ama öte yandan Çin oyuncaklarının sağlıksız olduğu da bir gerçek… Öte yandan Türk oyuncak sektöründe dikkatimi çeken bir başka husus, çocuğun psikolojisini, beyin yetilerini kullanmaya yönelik oyuncak modellerinin çokluğu… keşke bunlar plastik yerine ahşap olsa da, çocuklarımız ahşabın sunduğu sağlıklı ortamdan faydalanarak büyüyebilseler…”
Oyuncak sektörünün sıkıntıları sizce nelerdir?
“Bence en büyük sıkıntı, dede-torun ilişkisinin günümüz kent hayatında yok olmasıyla başlamıştır… Bunun oyuncağa yansıyış şekli de dedesinden ağaç dalını yontmayı beceremeyen nice nesillerin yetişmesidir. Bu neye yola açmıştır? Çelik-çomak oynamayı bilmeyen, bunun yerine beyzbol oynamayı tercih eden kişiler yetişmiş ve çocuklarını da tıpkı kendileri gibi yetiştirmişlerdir. Aynı durum topaç için de geçerlidir. Topacı bilmeyen, ipinin bile nereye sarılacağından habersiz milyonlarca çocuk yetişmiş- tir Türkiye’de. Bizim Gazi Üniversitesi Türk Halkbilimi Bölümü olarak 2 yıl önce Ankamall alışveriş merkezinde Topaç Çevirme Şenliği yaptık. TGRT Haber geldi, yayın akışına bizi de koydu. İnanın yetişkinler ilgi gösterdi bu etkinliğe… Çünkü çocuklar bizden önceki etkinlik olan Pepe ile ilgileniyorlar, onu seviyorlardı… Topaç çevirme etkinliğimize gelen ve topaç çevirmeyi bilmeyen çocuklara, bölümümüzün master öğrencileri yardım edip, öğretti… Çocuklardan ziyade ebeveynlerin topaca ilgi gösterdiğinin kanıtı… Bu tarz etkinlikleri 2013 yılında Ankara’nın en tarihi semtlerinden biri olan Hamamönü’nde Altındağ Belediyesi’nin katkılarıyla açtığımız Ankara Somut Olmayan Kültürel Miras Mü- zesi’nde gerçekleştirilen etkinliklerle de devam ettiriyoruz. Mesela bu sene 23 Nisan’da kendi oyuncağını yapma atölyesi yaptık ve kağıttan uçaklar, gemiler, arabalar yapmayı hatırladı ve öğrendi çocuklar…”
Sektörün bu günü ve geleceği konusunda düşünceniz nelerdir?
“Eğer Çin yapımı plâstik oyuncaklar, Türk oyuncak sektörüne yön verecekse durum vahim demektir. Öte yandan ahşap bilinci gün geçtikçe bilinçli ailelerde yerleşiyor. Mesela Gazi Ün. Türk Halkbilimi Bölümü öğretim üyelerinden Dr. Sema Demir’in Beypazarı’nda kurduğu Yaşayan Müze’de Ali Akbey isimli beyefendi ahşaptan çok çeşitli oyuncaklar yapıyor ve satıyor. Hatta, Nasrettin Hoca’nın göle maya çalmak deyimini ahşap bir düzenekte oyuncağa dönüştürdüğünü biliyorum…”
Ali Akbey’in çalışmalarından biri… Ali Akbey ve ahşap oyuncakları. Nasrettin hoca’nın “Kedi nerede?” fıkrasının ahşap oyuncak hali… Oyuncağın çocuğun fiziksel ve psikolojik açıdan gelişmesine etkisi nedir?
“Bu çok geniş kapsamlı bir soru ve yine bir halkbilimci olarak şöyle cevap verebilirim: Oyuncağın bir çocuk için en önemli özelliği, paylaşmayı ve sevmeyi öğretmesinde gizilidir bence… Çocuk, bilgisayar oyunlarına kendini kaptırmadan önce; bisiklet binerdi, arkadaşlarıyla saklambaç ya da yakan top oynardı. O yüzden obezite diye bir sorunumuz da yoktu… Çocuk yenmeyi ve yenilmeyi öğrendiği için psikolojik bir eğitimden de geçerdi… Bunun yanı sıra oyuncak, aidiyet duygusunun gelişmesine de yardımcı oluyor. Mesela aşık oyununda ya da bilye oyununda ya da gazoz kapağı oyununda çocuklar herkesin bilyelerini kazanmak için kendi bilyelerini ortaya sürer. Daha çok elde etmek için kendi varlığından vazgeçmek… Müthiş bir kumar ve fedakârlık aslında bu…”
Ülkemizde oyuncak alanında yapılması gerekenler neler olmalıdır?
“Oyun ve oyuncak festivalleri dü- zenlenmelidir. Aslında pek çok yerin kendine has yerel bayramları oluyor. Mesela Yozgat’ta baharın gelişi Çiğdem Şenliği ile kutlanır. Bu tarz kutlamalarda çiğdem pilavı pişirilir, oyunlar oynanır. Bu oyunlardan bazıları da geleneksel çocuk oyunlarıdır… Yozgatlılar topaca “ayı” derler. Ayı çevrilir, çelik çomak oynanır, yumurta yarışı yapılır. Bizler Gazi Ün. Türk Halkbilimi Bölümü olarak Yozgat Belediyesi’nin davetlisi olarak 3 yıl üst üste bu kutlamalara katıldık, etkinliklerde yer aldık. Bunun yanı sıra Ankara’da belirli aralıklarla çe- şitli kentlerin tanıtım günleri oluyor. Meselâ 2011 yılında Yozgat Tanıtım Günleri’nde Türk Halkbilimi Bölümü standında bölümü tanıttık, herkese topaç çevirttik… Bunun yanı sıra Türk dünyasında (özellikle Azerbaycan ve Kazakistan’da) Türkler’in millî, tarihî ve strateji oyunu olan Mangala Turnuvaları düzenleniyor. Bu turnuva silsilesine Türkiye de katılabilir. Satranç, bilardo şampiyonluğu kadar mangala şampiyonluğu da önemli bir başarıdır ve toplumda kabul görmelidir bence…”
Bir oyuncağı kaliteli ve değerli kılan unsurlar size göre nelerdir?
“Ahşap oyuncakçılık ilerletilmeli diye düşünüyorum. Sağlıklı oyuncakçılık bu çünkü… Çocuklarımızı ucuz ve renkli olduğu gerekçesiyle sağlıksız Çin oyuncaklarına hapsetmemeliyiz. Almanya bu noktada çok başarılı. 2013 yılında Nurenberg Oyuncak Fuarı’na davet edilmiş bir akademisyen olarak hayranlığımı ifade etmeliyim. Milyonlarca ahşap oyuncak tasarı- mı gördüm. Özellikle Mader marka ahşap topaçlara hayran kaldım. Nurenberg’te oyuncakçılığı bir aile mesleğine dönüştürmüş bazıları… Kimisi oyuncağı tasarlıyor, kimisi imal ediyor, kimisi de pazarlıyor… Biz de dedesinin topaç yapışını bilmeyen öyle çocuklar, gençler yetişti ki… Kültürel aktarım olmuyor. Şehir hayatıyla herkes popüler kültürün etkisi altına çoktan girmiş durumda. Herkes şimdilik mutlu; ama yıllar geçip benim kültürümün bir üretimi yok mu diye sorgulamaya başlandığı an, umarım iş işten geçmiş olmaz…”
Bir Türk Halk Bilimcisi olarak oyuncak sektörüne yönelik çalışmalarınız nelerdir?
“Hocam Prof. Dr. M. Öcal Oğuz ile beraber hazırladığımız “Türkiye’de 2004 Yılında Yaşayan Geleneksel Çocuk Oyunları” isimli kitap var. Bunun 2005 yılındaki ilk baskısından Kanal B, “Kaybolan Çocuk Oyunları” isminde belgesel çekti. Ardından genişletilmiş ikinci baskı 2007’de oldu. 30 yeni oyun daha eklendi. Bu kitapların derlemesini Gazi Üniversitesi Türk Halkbilimi bölümü lisans öğrencileri yaptı. Biz de hocamla kitap haline getirdik. Ardından “1960’lardan Günümüze Türk Sinemasının Geleneksel Çocuk Oyunları” isimli bir kitabımız var. Toyuncak dergisinin okuyucuları bu kitaplara PDF formatında bilgisayarlarından erişebilirler.”